UYURSAN GEÇER

-Selim Erdoğan

Sabahın ilk saatleri… Çalıştığım kot atölyesinde isteğim üzere bu hafta da sabah vardiyasına yazmışlar beni. Bir süredir böyle… Dolmuş bugün de hınca hınç dolu. İlk durakta bindiğim için yer bulmam zor olmuyor gerçi. Yüksek sesli müzikten kimse kimseyi duymuyor, bir görseniz öyle böyle değil. Zaten herkes kendi telaşında, bu saatlerde muhabbet pek olmuyor. Bunu biliyorum. Camlar tamamen buğulanmış. Dışarısını görmek isteyen de yok, olsaydı biri elinin tersiyle silerdi camı. Yolcuların büyük çoğunluğunun simasına aşinayım. İşinde gücünde insanlar. Minibüste olduğu hâlde işinde gücünde olamayan sadece ben varım. Evde annem, kız kardeşim ile tek odada oturuyoruz. Tek odada oturuyoruz diyorum sanki başka odamız varmış gibi. Bu yüzden düşünebilmek için en iyi yer dolmuş benim için. İnmem gereken durağı bile kaçırdığım vaki olmadı değil. Annemi dinlemeliyim bu yüzden. İnsanlarda ne dertler var şükret be oğlum, seninki de dert mi, daha on beşindesin seni üzmeyecek birini bulurum valla diyor. 

Annem ‘uyursan geçer’ derdi, uyurdum geçmezdi. Seni ilk gördüğüm gün, ayakta boynumu eğip, gözlerimi kapatarak, başımı da yolcuların tutunduğu direğe yaslardım, çünkü dörtnala koşarak ve ellerimi alnıma siper ederek, gün batmadan varmam gereken ufuklara yaklaştığım gibi o saat, dünya bir küfür eşliğinde buruşturularak avucuma sıkıştırılmıştı bile. Çocuktum adım hazirandı, yağmurun dolmuş pencerelerinde dövünmesine vardı daha. 

Annem ‘uyursan geçer’ derdi, uyurdum geçmezdi. Ellerimle fesleğeni okşar gibi okşasam da bu dünya sıkıştı bir kez kalbime, ben de kalbimi bıraktım, akşam olunca ay bir sar ’ayı ayartırdı yüzümde, tutup yüzümü bıraktım, seni görmek için bir incir ağacının ardına saklandığımda ölesiye üşürdüm, aklım karışırdı, aklımı bıraktım hemen, tam çözdüm karıncaların dilini derken kendimi arar hâlde bulurdum ortalarda, kendimi de bıraktım sonra. 

Annem ‘uyursan geçer’ derdi, uyurdum geçmezdi. Keşke o sabah görmeseydim seni. Keşke ben yine her gün aynı durakta, aynı saatte, aynı seni bekleseydim de sen o gün hiç gelmeseydin. Sabahleyin kıvrılarak işe gider akşam da kıvrılarak evime döner yarını beklerdim. Yoksun; koltuğunun altında kitap, elinde defter basamaklardan tırmanıp kapıdan içeriye ürkekçe süzülüşünü, yolcuların arasından sıyrılıp arkaya yönelişini, nihayet yanı başımda derin bir nefes alıp bir anlık ayakta kalışını, kalkarak sana yerimi verince de göz ucuyla bana bakıp gamzeni ortaya çıkaran gülümseyişle oturuşunu bir daha göremeyeceğim. Yoksun, bir incir ağacına sığınıp seni izler gibi gözlerimi kapatıp bir daha asla gelmeyişini bekleyerek ölesiye üşüyeceğim. 

Annem ‘uyursan geçer’ derdi, uyurdum geçmezdi. 

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayınlanmayacaktır.

YAZMAYA BAŞLAYIN VE ARAMAK İÇİN ENTER TUŞUNA BASIN