CAĞALOĞLU’NA YÜRÜRKEN

KAAN MURAT YANIK

“Şeker alın. Nasıl olsa hepimiz öleceğiz!”

Cağaoloğlu ile tanışmam üniversiteye başlamamın ilk günlerine tesadüf eder. Derslerde kullanılacak kitapların yalnızca bu muhitte bulunduğunu öğrendikten sonra arkadaşlarımla Divan Yolu’na kendimizi atmış ve o görkemli camilerin yanından her zaman olduğu gibi geçip gitmek yerine ara sokaklara dalmıştık. Biz, sağımızda solumuzda yükselen köhne binalardan gelen rutubet kokusunu soluyup, o Arnavut kaldırımlı yılankavi sokakları arşınlarken karşımızda büyük bir telaşe ile sırtlarında kitap taşır vaziyette birbirlerine bağıran insanların yüzleri hâlâ aklımda…

Çeşmenin yanındaki kitapçıdan aradığımız eserlerin büyük bir bölümünü bulduktan sonra gerisin geriye yürüyüp Beyazıt’taki sahaflara dönmemize kadar geçen süre boyunca kitapların hükmettiği bu sokaklar ve caddeler beni çok etkilemişti. Sanırım bu denli etkilenmemde o civarın dokusunun hâlâ Osmanlı’daki hâline yakın olmasının rolü büyüktü.

Üniversitenin ilerleyen günlerinde Divan Yolu civarında daha fazla vakit geçirmeye başladım. Eminönü ile Laleli arasında gidip gelmek, bazen soğuk bazen sıcak gezintiler esnasında tarihin katmanlarında sıkışıp kalma arzusu, bende bir süre sonra bir tutku hâline geldi. Ataköy’den minibüsle Cevizlibağ’a geçip oradan tramvay marifetiyle Laleli durağında inerek Eminönü’ne kadar yürümek ve sonrasında henüz Marmaray’ın olmadığı hatta işleyen eski banliyö trenlere binip evin yolunu tutmak… Köhne trenlerin o çakır çukur sesleri, minik büfeler, yanından geçtiğimiz Yedikule, Cankurtaran, Kocamustafapaşa gibi semtlerin arka taraflarında virane surların içinde sallanan mecalsiz evler, o binaların balkonlarında sallanan çamaşırlar, pencerelerde asılı duran kadın yüzleri ve oradan oraya koşuşturan çocuklar…

Mazinin akislerine dalınca mevzu Cağaloğlu’ndan Cankurtaran’a kadar uzandı. Halbuki niyetim biraz olsun Cağaloğlu’nun eski; o latif, o nazenin, o renkli ahvalini anımsamaktı. ‘’Eski’’ terkibi çoğu zaman can acıtıcıdır. Bu noktada da Cağaloğlu’nun günümüzdeki durumu da epey acıklıdır desem mübalağa olmaz sanırım. Zira yıllar evvel her yanı kitapçı, sahaf, matbaacı, yayınevi, şirin çayevleri olan bu muhitte bugün turistlere özel restoranlar, berbat müziklerin dalgalandığı kafeler ve dahi oteller yükseliyor.

Cağaloğlu’nun tarihinden bahsedip kendimi ve sizleri daha fazla hüzünlendirmek istemem. Fakat benim için Cağaloğlu kendi resmi tarihimin her zaman serlevhasında yer aldı. üniversitenin son yılında Cağaloğlu’ndaki yayınevlerinden birinde editörlük yapmaya başlayınca yıllardır dışarıdan baktığım o fanusun içinde bir balık gibi yaşamaya başladım. Bilhassa kitap sektöründe çalışan her meslek grubu ile teşriki mesaim oldu. Sırtında, kucağında, arabasında kitap taşıyanlardan daracık katlarda katlarda kitap tasnif edenlere, penceresiz odalarında metin tashih edenlerden koltuğunun altına vurduğu dosyasıyla pürheyecan yayınevine giren yazarlara varıncaya dek. Her biriyle o şirin kütük çay ocaklarında oturup edebiyat konuşmak, yaşı ge.kin olanlardan bu muhitin evvelini dinleme lezzeti hala damağımda ve dimağımda.

Edebiyat aleminden birçok insanla bu semtte tanıştım. Bazıları ile bu sokaklarda yürüdüm ve kimileriyle o çay evlerinde tartıştım. Evvela öğrenci, ardından editör sonra da yazar olarak bulunduğum Cağaloğlu gün geçtikçe azaldı, eksildi ve ne yazık ki artık can çekişiyor. Bir asırdır, yarım asırdır burada bulunan olan yayınevleri birer ikişer başka yerlere taşındılar. Mütevazı çay ocakları turistlere hizmet veren debdebeli kafelere dönüşünce buranın müdavimi olan öğrenciler, entelektüeller, sanat.ılar, esnaflar ve diğer yerlileri de nesli tükenen canlılar gibi ortadan yok oldular.

Bugün Cağaloğlu’nda çınar ağaçlarından ve birkaç tarih. yapıdan başka eskiye dair bir şey kalmadı. Başka yere taşınmamak için sonuna kadar direnen iki, üç yayınevi de etraflarını kuşatan otellerin gölgesindeler. Caminin önünden caddenin sonuna kadar elinde tepsi, tepsinin içinde sakız, şeker satan ve bağırarak ‘’Şeker alın. Nasıl olsa hepimiz öleceğiz!’’ diye bağırarak bu semtin eski ahalisini gülümseten Şeker Abi de ne zamandır ortalıklarda yok.

Her şeye rağmen Cağaloğlu benim gibi birçok insanın zihninde, bin bir hatırasıyla çok güzel…

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayınlanmayacaktır.

YAZMAYA BAŞLAYIN VE ARAMAK İÇİN ENTER TUŞUNA BASIN