CİBALİ TRAMVAY DURAĞI’NA “ORHAN KEMAL” ADI EKLENECEK Mİ?

Söyleşi / Yasemin Yıldız – Işık Öğütçü

Babanız, Cibali Orhan Kemal Sokağı’ndaki 14 numaralı, iki katlı, yeşil boyalı, kargir evin yoksul odalarında birinde bir daktilo sesi miydi?

Buranın eski adresi Cibali Fırın Sokak No:20’dir. O semtte benim de güzel çocukluk anılarım vardır. Fabrikaya çalışmaya giden işçilerin yoldaki konuşmaları, taş yoldaki ayak sesleri, Orhan Kemal’in o evdeki çalışma odasından duyulurdu. Parasız ama umut dolu yaşamını anlamlandıran o sesler, kendi odasında parmakları rüzgâr olup tuşlara bastığında eser olarak daktilosundan dökülürdü. O daktilonun sesi ne kadar güçlüymüş ki yazılan biz küçük insanların hikâyeleri bugün de okunmaya devam ediyor. 

Yakın bir zamanda açılan Eminönü-Cibali-Alibeyköy hattındaki tramvay Cibali durağının ismi Orhan Kemal durağı olarak değiştirilsin istendi. Bu konuda neler düşündünüz, söylediniz?

Bu fikir o semtte oturan Gökhan Erten ve Mehmet Geyik isimli iki arkadaşımızdan çıktı. Daha sonra TYS de aynı isteği tekrarladı. Basın konunun üzerinde durdu. Pek çok sanatçı dostumuz da bu dileği gündeme getirdi. İmza kampanyaları yapıldı. Ben de bu dileği İBB’de çeşitli birimlere ilettim. Sanıyorum bu konu görüşülüyor. Önümüzdeki süreçte İBB’nin de görüşü ortaya çıkacaktır. Unkapanı Cibali’de babam, 12 yıl yaşadı. Suçlu, Sokakların Çocuğu, Evlerden Biri, Müfettişler Müfettişi, Elli Kuruş gibi roman ve hikâyesinde anlattığı semttir. Bu istek, Cibali semtinin adının Orhan Kemal olması değil, Cibali tramvay durağına Orhan Kemal adının eklenmesidir. 

Babanızın adına Cihangir’de kurduğunuz müze serüveninden söz eder misiniz?

Biliyorsunuz babam 2 Haziran 1970’te vefat etti. Ailesi olarak bizler ve arkadaşları bir müze oluşturulmasını, anıt mezarının yapılmasını istiyorduk. Ancak müzeyi otuz yıl sonra kendi imkânımla açmayı başarabildim. Zaman zaman düşünüyorum da bu olanaktan yoksun kalsaydım yirmi yıldır faaliyette olan müzemiz olmayacaktı. Daima şunu söylüyorum: Böyle değerli sanatçıların veya insanlığa fayda sağlamış kişilerin geleceğe kalmasını ve anımsanmasını sağlamak ailelerin görevi midir? Ülkemizin çeşitli bilimsel, kültürel kurumları, STK ve belediyelerimiz var. Bunların görevi olması gerekmez mi? Belki bundan sonra bu konuda hassasiyet gösterilerek gereken yapılır. Değerlerimiz unutulmaz ve yaşatılır. 

Orhan Kemal romanları birçok diziye, sinema filmine konu oldu. Bu film ve dizilerdeki senaryolar eserlerinin ana temasını birebir yansıtıyor mu? Romanların filmlere, dizilere uyarlanmasından edebiyatımız adına memnun musunuz? Uyarlamalar sürecinde sizi rahatsız eden bir şeyler oldu mu? 

Her yönetmen, senarist kendi okumasını filme ya da diziye uyarladığı için zaman zaman bazı sıkıntıların yaşanması oldukça doğal… Yansıtmaya çalışıyor diyelim. Zaten her senarist ve yönetmen kendi içinde o eseri farklı yaşamaktadır. Bir kitabı sayfa sayfa diziye veya sinemaya uyarlamak çok zor bir iş olduğunu ve olamayacağını yıllar önce bir sohbetimizde Vedat Türkali’de söylemişti. Burada dikkat ettiğimiz husus Orhan Kemal’in dünya görüşüne ters bir yorum ve anlayışla senaryonun yazılması ve çekiminin üstünkörü yapılması. Doğru giden bir çalışmada ekibi uyarmamıza da gerek olmaz, rahat çalışırlar. Tabii bu uyarlamayı yapan senarist veya senaryo grubu Orhan Kemal ailesiyle, Orhan Kemal üzerine çalışma yapan akademisyenlerle ve edebiyat dünyasında Orhan Kemal’i ve eserlerini çok iyi bilen kişilerle mesai içinde olmaları onların çalışmalarını daha doğru eksende gitmesini sağlayacaktır. Gerçekten Orhan Kemal çalışması yapacak kişilerin bu desteği almak istemeleri onların çok daha mükemmel bir yapıt ortaya çıkaracağının da göstergesidir. Bu iş birliğiyle olağanüstü eserler meydana getirilebilinir.

İstanbul’dan Çizgiler adlı kitap 1960’lı yılların ortasında yazılmaya başlayan ve babanızın vefatına yetişen bir eser oldu. Bugün İstanbul zenginlik ve fakirliğin kol kola gezdiği bir metropol. İstanbul’un babanızda ayrı bir yeri var mıydı? Bugün yaşasaydı İstanbul için neler yazardı acaba?

1951’de Adana’dan ailecek göç ettiklerini düşünürsek on dokuz yıl İstanbul’da yaşamış babam. Tabii gençliğinde ve daha sonraki yıllarda da İstanbul’a kısa sürelerle geldiğini biliyorum. Sadece bugün değil onun yaşadığı 1950 ve 1960 dönemlerinde de zenginlik ve fakirlik var. Ama onu ilgilendiren küçük insanların ekmek mücadelesi. Kitaplarının ismi de bunu önceler zaten Ekmek Kavgası, Önce Ekmek… Kazanılan değerin paylaşılması Kardeş Payı, haksızlığa, sömürüye karşı Grev gibi eselerinde daima yaşam kavgasını, daha iyi bir yaşam için direnilmesini anlatır. Sanırım bugün yaşasaydı insan sorunları bitmediği için yine insanla ilgili eserler meydana getirirdi. Teknolojinin geliştiği, insanların bilgiye çok kolay ulaştığı, dünya olaylarının anında görüldüğü bir çağda üstat mutlaka bunlardan faydalanarak insan hikâyelerini, gençliğin sorunlarını ve ülkemizin siyasi gündemini de dikkate alan konularla bizleri yeni eserleriyle buluştururdu. Tabii bu konular içinde İstanbul başta olmak üzere tüm Türkiyemiz olurdu. Orhan Kemal şunu söylemiştir: “Beni çoğunlukla gündüzleri sokakta görürler. Ben devamlı bir yerlere giderim, bir yerlere uğrar, bir yerlerden bir yerlere göçer dururum.” Yaşasaydı bu hareketli gözlemciliğinden meydana gelecek nice eserlerini ve İstanbul’u daha çok okuyacaktık kendisinden. 

Orhan Kemal’in en sevdiğiniz romanı hangisi? Niçin? 

Bana genelde bu soruyu çok soruyorlar. Bu kadar eseri olunca okurlarımız merak ediyor. Ben de bu soruyu soranları şöyle yanıtlıyorum: Bana her soruyu sorun ama bu soruyu sormayın. Çünkü tüm kitaplarını on beşe yakın okuma yaptım. Zaman za-man yine okuyorum. Klasik bir söyleyişle hepsi benim evlatlarım. Birini diğerinden ayıramıyorum. Bir de şunu söylemem mümkün: Tüm eserleri aslında bir bütün. Siz okumaya başladığınızda önce eviniz, sonra sokağınız, mahalleniz, ilçeniz, şehriniz ve binlerce sayfanın tamamını düşündüğünüzde Türkiye’yi görüyorsunuz. Aslında Orhan Kemal okumak bir serüvendir. Kendinizi o anlatılan konuların içinde bulur, yaşarsınız. Samimidir, sahicidir. Orhan Kemal sizi aldatmaz. Anlattığı olayın olduğunu veya bir gün olacağına inanırsınız. Yaşayarak yazdığını kendisinin yaşadıklarından etkilenerek kaleme aldığı makalelerinde bu gerçeği görmeniz mümkündür. Onun için bütün eserleri benim için öncelikli ve sevdiğim kitaplardır. 

Bir de Orhan Kemal’in şiir konusundaki burukluğu bilinir. Peki, onun en sevdiğiniz şiiri hangisi? 

Orhan Kemal şiirde iddialı olmadığını kendisi de biliyordu. Nâzım Hikmet’in önerisiyle düzyazıya daha çok eğilerek bu alanda harikulade yapıtlar meydana getirdi. Fakat şiirlerini de yıllar sonra okuyunca kulağa hoş gelen ve ritmi güzel olan dizeler de yazmış olduğunu gördüm. En sevdiğim demeyeyim de -hikâye ve romanları içinde söylediğim burada da geçerlidir- annem için yazdığı şiiri sizinle paylaşayım: 

KARIMA 

Erikler çiçek açtı, ilkbahar geldi karım. 

Yıllardır bu insanı büyüleyen dünyaya, 

Penceresi demirli odalardan bakarım. 

Bana, bırak diyorsun cigarayı zarardır. 

Halbuki kara gözlüm onunla senden gayri 

Gözlerimin önünde kül olan kimim vardır? 

Kulağımdan gitmiyor “Beni unutma!” sesin. 

Bir tanem aramızda dağlar, taşlar olsa da, 

Sen uzaklarda değil, göğsümün içindesin! 

Kulağını göğsümün çarpan köşesine koy, 

Dinle anlatsın sana ne türlü sevdiğimi. 

Oy kilitli kapılar, kilitli kapılar ooy! 

 

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayınlanmayacaktır.

YAZMAYA BAŞLAYIN VE ARAMAK İÇİN ENTER TUŞUNA BASIN