ÜSTATLAR KONUŞUYOR!..

-SERHAT DEMİREL

Bugün hayatta olmasa da bıraktıkları eserleri ile adları tarihe kazınan, Türk edebiyatının gelmiş geçmiş en büyük şair ve yazarlarıyla konuşma fırsatınız olsaydı onlara ne sorardınız? Herhâlde pek çok şeyi, öyle değil mi? İşte bu düşünceden hareketle artık Mızmız dergisinin her sayısında Türk edebiyatının geçmişte yaşamış, eserleri ile unutulmayan ve hiçbir zaman da unutulmayacak büyük üstatları ile röportajlar yapacağız. ‘’Üstatlar Konuşuyor’’ başlıklı köşemizde biz soracağız, onlar cevaplayacaklar. Nasıl mı? Elbette kendi yazı ve konuşmaları ile. İlk röportajımızı Mehmet Akif Ersoy ile yaptık. Büyük istiklâl şairimiz bakın sorularımıza nasıl cevaplar verdi. Buyurun… 

“O şiir bir daha yazılamaz. Onu kimse yazamaz […]. O şiir artık benim değildir. O milletin malıdır. Benim millete karşı en kıymetli hediyem budur.” 

Sevgili üstat, Türk milleti sizi asla unutmadı; en çok da İstiklâl Savaşı yıllarındaki büyük inanç, azim ve kararlılığınızı her zaman minnetle anmaktayız. Çok değil, iki yıl sonra Kurtuluş zaferimizin üzerinden tam bir asır geçmiş olacak. Öncelikle şunu sormak isterim; o ümitsiz, karanlık, zor günlerde ordumuzun zafer kazanacağını, düşmanı dize getireceğini nasıl anladınız? Neydi güvenceniz? 

Türklerin yirmi beş asırdan beri özgürlüğünü muhafaza etmiş bir millet olduğu hakikâttir. Hâlbuki Avrupa’da bile özgürlüğünün kaynağı bu kadar eskiye dayanan bir millet yoktur. Tarih de göstermiştir ki Türkler özgürlüksüz yaşayamaz. 

Peki, Başkumandan Mustafa Kemal’in bu zaferdeki rolü sizce neydi? 

Ben yemin etmem; fakat işte yemin ediyorum. Millî Mücadele’de onun yanında bulundum; yakından tanıdım. Vallahil’azim, eğer Mustafa Kemal Paşa olmasaydı bu zafer kazanılmazdı! 

Üstat, isterseniz biraz sanattan ve edebiyattan söz edelim. Siz, Türk milletinin yetiştirdiği en büyük şairlerden birisiniz. Sizce şiir nedir? Siz kendi şiirinizi kısaca nasıl tanımlarsınız? 

Şiir için “gözyaşı” derler; onu bilmem, yalnız, Aczimin giryesidir [gözyaşları] bence bütün âsârım!.. 

Resim sanatı hakkında ne düşünüyorsunuz? Bir edebiyatçı daha iyi yazabilmek için sizce resimden de anlamalı mıdır? 

Edebiyatımızın tasvir hususunda bu kadar geri kalmasına bizde resmin fıkdanı [yokluğu] sebep gösterilebilir. Evet, eğer vaktiyle bizde de ressamlık olsaydı, belki şairlerimiz musavvirliğin kıymetini anlayarak biraz da bu türlü, yani gördükleri gibi yazmaya çalışırlardı. 

Peki, sizce bir yazar iyi bir eser ortaya koymak istiyorsa en çok neye dikkat etmelidir? Özellikle genç edebiyatçılara ne önerirsiniz? 

Meydana getirilecek eser ne olursa olsun, insan öyle bir plan dâhilinde harekete mecbur olmalıdır ki o plan ne kadar mümkün ise o kadar işlenmiş olsun; onun haricine çıkmak kabil olmasın. Evet, iyi bir plan metin bir üslup ile birleşince artık o eser cihan-ı edebde bekaya namzettir. Büyük ediplerin muhalled eserleri hep bu tarzda yazılmış olanlardır. Pek meşhur bir tiyatro müellifi, eserinin planını çizdikten sonra “Tiyatromu bitirdim.” dermiş. Bu sözde biraz ifrat olsa bile planın ehemmiyetini pek vazıh bir surette gösterir. En büyük kabiliyetler nizama ittiba ederler [tabi olurlar] […] Evvelce planını güzelce tertip etmeyen bir edip için eserinde sukut muhakkaktır. Kim planını iyi çizmiş; ne söyleyeceğini, ne yapacağını kestirmiş ise muvaffakiyet onundur. 

Fakat genç şair ve yazarların çoğu bu konuya pek önem vermiyor gibi. Ne dersiniz? 

Bazı gençler böyle bir mecburiyete kolay kail olmuyorlar. Evet, karihanın [düşünme gücünün] sevkine, hayalin servetine mütevekkilen işe başlayıvermek çok zaman tabiate daha mülayim gelir. Hiçbir istikşaf yapılmaksızın, hiçbir rehber almaksızın maksada varılır zannolunur. Yazmak, bir an evvel yazıp bitirmek hırsı bu gibi ihtiyatlara meydan bırakmaz. Öyle ya! Tabiat-ı şairane galeyana gelmiş; nükteler, mazmunlar saha-i hayalde dolaşıp duruyor. Artık neye beklemeli? 

Hayır, hiç de öyle değil! O sanihalar [ansızın gelen düşünceler], o manalar, o fikirler biraz sıkışmakla, biraz tazyik görmekle hiçbir şey kaybetmez. Görmez misiniz ihtimara [mayalanmaya] terk edilen mayi daha kuvvetli olur; şişenin ağzını vaktinden evvel açarsanız dışarıya fışkıran köpükten başka bir şey değildir! 

Sizin en beğenilen ve ezbere bilinen eserlerinizden biri İstiklâl Marşı. Böyleyken onu bütün şiirlerinizi ihtiva eden Safahat’ınıza almadınız. Niçin? 

İstiklâl Marşı… O günler ne samimi, ne heyecanlı günlerdi. O şiir, milletin o günkü heyecanının ifadesidir. Bin bir fecayi karşısında bunalan ruhların, ıstıraplar içinde halas dakikaları beklediği bir zamanda yazılan o marş, o günlerin kıymetli bir hatırasıdır. O şiir bir daha yazılamaz. Onu kimse yazamaz. Onu ben de yazamam. Onu yazmak için o günleri görmek, o günleri yaşamak lazım. O şiir artık benim değildir. O milletin malıdır. Benim millete karşı en kıymetli hediyem budur. 

Bugün milletimizin başına yine aynı şey gelse, siz yine aynı hissiyat ve söyleyiş kudretiyle böyle bir marş yazabilir miydiniz? 

Allah, bu millete bir daha istiklâl marşı yazdırmasın!.. 

Son olarak, sanatınızda ve hayatınızda kendiniz için belirlediğiniz ilke nedir? 

Şudur cihanda benim en beğendiğim meslek: Sözüm odun gibi olsun, hakikat olsun tek! 

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayınlanmayacaktır.

YAZMAYA BAŞLAYIN VE ARAMAK İÇİN ENTER TUŞUNA BASIN