Pieta yahut “O gül-endam”

-OĞUZ ŞENSES

“Mermere sıkışmış bir melek gördüm ve onu 

özgürlüğüne kavuşturuncaya dek mermeri oydum.” 

Michelangelo 

Üşümemek için omuzlara atılan şalın, kadim bir acıyı örtmeye/göstermeye çalıştığından haberdar olduğumda genç bir adamdım. Utancımdan yüzüm yavaş yavaş kızarıyor. Âteşe su taşıyan karınca misali safımı belli ediyordum kıza(ra)rak. “Taşın fazlalıklarını atıyorum.” diyen ustaya çıraklık eden şair, Ustanın “Şeylere bak!” çağrısına kulak vermişsin iyi ki! Taşın içindeki ruhu görmüşsün: 

Anne Meryem’in kucağında oğul İsa boylu boyunca uzanıyor. Meryem, hiç olmadığı kadar genç ve bir o kadar güçlü duruyor karşımda. Rehber kısık sesiyle trajik öyküyü anlatmaya devam ediyor. Henüz filmin yahut kitabın başında ölen bir kahramana bakar gibi bakıyor ve kederli bakirenin şalı karşısında taş kesiliyorum. Daha önce çarmıhtan indirilen birisini hiç görmemiştim. Michelangelo’nun, imzasını ilk defa bu esere attığını rehberin kısık sesinden öğreniyorum. Ölü evi sessizliğiyle donanıyor ve hüzünleniyoruz. Ellerimizi önümüzde bağlayıp musalla görevini yüklenmiş anneye, annenin hüzünlü şalına ve maktule saygılarımızı sunuyoruz. İhanete uğrayacağını bilen Nâsıralının, havarileriyle yediği o son yemekte üzerine örttüğü şal, annesinin şalı mıydı? 

“Donuyorum, bir taşın 

İçinin donduğu gibi.” 

“O gül-endâm bir al şâle bürünsün yürüsün Ucu gönlüm gibi ardınca sürünsün yürüsün.” 

Enderunlu Vâsıf 

diyen şairin beytini bu eşsiz heykelin altına yazmayı çok isterdim. Elbette böylesi bir çılgınlığı yapmam mümkün görünmüyordu. Benden önce bunu Rilke düşünmüş olmalı ki Pietà adlı bir yakarışı kaleme almıştı: 

“Şimdi kucağımda yatıyorsun boylu boyunca, 

şimdi artık doğuramam seni 

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayınlanmayacaktır.

YAZMAYA BAŞLAYIN VE ARAMAK İÇİN ENTER TUŞUNA BASIN