SEN KALEMSİN BEN UÇ MUYUM?

-Kenan Ovacık

21 Mart 2021, Âşık Veysel’in ölümünün 48. yılı. Bu yazımızla, bir han olarak gördüğü dünyaya, konup göçerken eşsiz güzellikler bırakan Koca Veysel’i saygıyla anıyoruz. 

Halk şiirinin güçlü temsilcilerinden Âşık Veysel, içtenliği, içliliği ve inceliği sazıyla, sözüyle dillendirmiş bir âşıktır. Âşık geleneği içinde düşünce ve imgeleriyle benzerlerinden ayrılan özgün bir şiir dünyasına sahiptir. Onun bu özelliklerinin yanında üzerinde durulması gereken önemli bir yanı da derin hoşgörüsüdür. 

Yarım yüzyılı aşkın bir süre yazdıklarıyla, çalıp söyledikleriyle gönül telimizi titreten Âşık Veysel; yetmiş yıllık karanlık dünyasında uzağı gören bir bilge olarak yaşamış, içi hep aydınlık kalmıştır. Veysel’in bu iç aydınlığı, onu, bütün evreni gönül gözüyle görmeye yöneltmiştir. Gönül gözü açık olan birinin elbette hoşgörüsüz olması beklenemez. Ancak kinden ayrılan, arınan insan; herkese gülümseyebilir, güzel bakabilir. “Topraktır cesedim güneştir özüm” diyen Veysel, “Selam olsun kucak kucak” dizesiyle de dost olarak gördüğü bütün insanlığa seslenir. 

Aynı vardan var olmuşuz Sen gümüşsün ben sac mıyım 

Âşık Veysel’e göre ölüm, dünyanın tek gerçeğidir. Can, cesette bir emanettir. “Dünya bir han konan göçer” diyen âşık, sürekli iyi insan, kâmil insan olma derdindedir. Böylesine has insanın da başkalarıyla küs olması düşünülemez. Onun çabası, ham ile hası ayırt edebilme, fani dünyada herkesle barışık olabilme çabasıdır. İnsan ayırmak, insana yukarıdan bakmak, gönül incitmek onun kitabında yoktur. Bu duygularla şöyle seslenir gönlüne: “Ey gönül kendini yüksek gözetme / Sana zor geleni herkese tutma” 

Yeri gelir gönlü de Veysel’e seslenir çünkü ondaki hoşgörü, gücünü gönlünden alır. Gönlüyle kavgalı olanlar, hoşgörüyle barışık olamazlar. Hoşgörülü olmak için gönül kırmamak gerekir. Oysa gönül bir sırça saraydır. Zor yapılır, kolay yıkılır; nazlı nazlı salınan bir kayıktır, hemen devriliverir; bir billur şişe ya da bütün evreni yansıtan aynadır, düşürünce dağılıverir. Ama evrene mutluluk yayan güneş de odur. Bunun için gönül insanları, tıpkı Veysel gibi aynı zaman da birer hoşgörü öncüleri olmuşlardır. Zaten bu öncüler içinde şair ruhlu olmayanlara rastlamak pek mümkün değildir. Âşık Veysel, “Gönlümün billûr şişesi / Taşa çalsam kırılman mı” dizeleriyle bizi Şeyh Galip’e, Mevlana’ya, Yunus’a kadar götürmektedir. 

İkilikten gelir belâ  Dâva insanlık dâvası 

Mevlana’nın “Sevgide güneş gibi ol / Dostluk ve kardeşlikte akarsu gibi ol / Hataları örtmede gece gibi ol / Tevazuda ölü gibi ol” dizeleriyle başlayan sözleri, şöyle karşılık bulur Âşık Veysel’de: “Veysel sözün bir söz olsun / Çokça sabır hırs az olsun / İnce eğir ip düz olsun / Geçeceksin bu taraktan” İnsanların dünyada daha mutlu yaşaması, savaşların, zulümlerin bitmesi için insanoğlunun, Veysel’in sözünü ettiği taraktan geçmesi gerekir. Ozanımız, bu dünyada her türlü kavgayı anlamsız bulmakta ve bunu bilgece dillendirmektedir: “Bu kahpe dünyanın sonu vefasız / Beş günlük ömrünü geçir kavgasız”, “Bakmaz 

mısın insanların işine / Kötülükler doğar peşi pesine / Mezhep kavgasına din döğüşüne / Sanki varıp sığmamışlar cennete” 

Bir şiirinde “Kemlik düşünür mü kardeş kardeşe” diyen Veysel, insanların değişik düşüncelere sahip olmasını, ne kadar somut ve özlü anlatıyor, bunu ne kadar derin bir hoşgörüyle karşılıyor: “Koyun kurt ile gezerdi / Fikir başka başk’olmasa” Onun şiirlerinde hoşgörü kimi zaman iple, tarakla, kurtla, koyunla anlatılacak kadar somutken kimi zaman da bir sevgi yumağının içinde gizlidir. O sevgi yumağında Veysel, tıpkı Anadolu gibi dünyanın bütün renklerini barındırır. Halktan, haktan, iyiden ve güzelden yana olduğu için Sivrialan köyünden bütün Türkiye’ye hatta bütün dünyaya seslenir. Çalıp söyleyen bir gönül âşığı olarak kimseye tepeden bakmadığı için “Görenler dar görür geniştir bana” dediği dünyasını eşine az rastlanır bir hoşgörüyle herkesle paylaşır. 

Bulunmaz dermanı yoktur ilâcı Vursam yaralasam söz ile seni 

Eskiler, “Suratı ekşi olanın balı bile acı olur.” derler. Hoşgörü biraz da sözü kullanma, “tatlı dilli” olma sanatı değil midir? İncitici, acı bir söz kadar hiçbir şey hoşgörüyü yaralayamaz. Bunun farkında olan Âşık Veysel, hoşgörüyü iyi bir âşık olmanın koşulu olarak da görür: “Ehli aşklar hırstan, kinden / Yüreğini yıkar gider” 

Bir yandan Mevlana’ya, Yunus’a giden Veysel, diğer yandan da Orhan Veli duyarlılığıyla anlatır inceliğini. Orhan Veli, “Kâzım’ım türküsünü söylerler, / Üsküdar’da; / Efkârlanırım.” derken Veysel de “Bir ulu ağaçtan bir yaprak düşse” ağlayacak kadar duygusaldır. Bu duygusallık zaman zaman bütün doğayı kapsar: “Uyandım kuşların ince sesine / Seherle birlikte iniler durur / Ses verdim sesine bilircesine / Âşıkın derdini yeniler durur” 

Cümle varlık bir kuvvetten var olmuş  Gelen ne giden ne yol ne yolcu ne 

Veysel bu, doğayı kapsayan sevgisini insanoğlundan esirger mi hiç? Onda Yunus’un, yetmiş iki millete aynı gözle bakan enginliği vardır. “Kul olanın elbet olur kusuru” diyen Veysel, kendi sözleriyle belirtmek gerekirse “hırs atı”ndan uzak durur, hileden, tuzaktan sakınır. Cahilin kuru lafına itibar etmez, kanmaz çünkü “Kültürsüz insanın külü yalandır”, “Cahil insan gül ise de koklama” der. Ona göre cahillik dikenli çalı gibidir, cahilin her sözünde kavga, niza olur. Oysa bütün evrenle barışık olmak, bir canı diğer candan ayırmamak gerekir. “Beni yakıp sen kızınma (ısınma) ataşta” diyerek haksızlığa karşı çıkan ozan, herkesi bu yurdun öz evladı olarak görür, kavgaların bizi engelleyeceğini “Bizi yakar bizim ateş / Söndürmektir tek çaresi” dizeleriyle anlatır. “Senlik benlik nedir bırak” ve “Bulanık çeşmeden kimse su içmez” sözleriyle herkesi birlik olmaya çağıran Veysel, “Hakir görüp ırk ayırmak hakikatte yüz karası” diyecek kadar da evrensel bir insanseverlik düşüncesine sahiptir. 

Mihnetini de ziynetini de kâfi görür âşık. Hatta dertleriyle mutludur, dağlar çiçek açar Veysel de dert… Yüce dağları süsleyen kar ne ise Veysel için dert de odur: “Ey gönül derdinden etme şikâyet / Yüce dağlar gurur duyar karından” Âşık Veysel, bu dünyanın malına mülküne pek itibar etmez: “İstemem dünyanın saltanatını / Süslü giyimini Arap atını” Uğruna gözyaşlarının sel olup aktığı, ölümlerin bitmek bilmediği bu dünya hayatı, aslında bir pencereden bakmak gibidir, o kadar kısadır Veysel için: “Zengin fakir aynı hana / Pencereden bakar gider” Ancak Veysel, bu hana boş bakanlardan değildir. O, evrene bakışında yaratanı da görür ve buradan aldığı güçle insan ayrımına karşı çıkışını “Kardeşim” şiirinde şöyle haykırır: “Böyle emretmiş yaratan / Sen kalemsin ben uç muyum” 

İçimde beslerim bir büyük ordu Çiğnesin düşmanı yükseltsin yurdu 

Âşık Veysel’deki tanrısal sevgi, “Allah’ın varlığı mevcut insanda”, “Gördüğün güzellik hepisi Mevlâ” dizeleriyle tasavvufta olduğu gibi yine insana yönelir ve onu bir kez daha hoşgörüyle buluşturur. Veysel’in hoşgörüsüyle buluşan insan, kardeşlerine hor bakmadığı gibi memleketine de hor bakmamalıdır. Ozan bunu “Memlekete hor bakanlar kör olsun” dizesiyle açıkça belirtir. Veysel’deki vatan sevgisi, öyle alışılagelmiş soyut bir kavram da değildir. Ta çocukluğunda işlemiştir yüreğine. Bu sevgi giydiği elbisedir, içtiği sudur. Bir sevgi ancak bu kadar somut anlatılabilir: “Vatan sevgisini giyitti (giydirdi) anam” 

Veysel’in kinden, hoşgörüsüzlükten, ikilikten başka düşmanı yoktur. Ozanın içinde beslediği ordu, bunları yok edecek; birlik fidanlarını, bir zamanlar öncülük ederek köyünde yeşerttiği elma fidanları gibi yeşertecektir. Çünkü birliğin olmadığı yerde hoşgörüden de söz edilemez. Veysel’de hoşgörü, gerçekten de uçsuz bucaksız bir denizdir. Âşık: “Irmaklar çaylardan var olur / Birbiri içinde sır olur / Denizde cümle alem bir olur” derken bunu kastediyor olmalıdır. Bir yerde de birlik, “kardaş” dediği insanlara şerbet diye sunulur onun dizelerinde: “Birlik çok tatlıdır benzer üzüme / İçip şerbetini duralım kardaş” 

O, Koca Veysel’dir ama kibirden, gösterişten uzaktır. Anadolu’da bir çalı olarak görür kendisini ama “… yaprak açar gül yapar.” Ne yanlış söyler ne söze yalan katar. Almak isteyene mücevher satar. “Alan alır almayana ac’olur.” Bu acıdan kurtulmak için ondan yararlanmak gerekir. Veysel, masmavi bir hoşgörü denizidir. Onda, her şey hoşgörü olup bu denize dökülmektedir. Dökülenler arsında içtenlik, incelik, olgunluk, dürüstlük, uzak görüşlülük, birlik, eşitlik, insanseverlik, yurtseverlik, evrensellik, doğa sevgisi ve Allah sevgisi vardır. İşte bu kavramlar ondaki hoşgörünün sağlam temellerini oluşturmaktadır. Veysel’in hoşgörüsü, gönüllere dek girebilen bir halk bilgesinin hoşgörüsüdür. Bunun için de kapsayıcıdır, kalıcıdır. Âşık Veysel’i bütün canlılığıyla günümüze taşıyan hoşgörüsü, Ümit Yaşar Oğuzcan’ın da belirttiği gibi onu ileride de unutulmaz kılacaktır: “Hiç kimseyi incitmedin/ Kalp kırmadın kin gütmedin / Dostlarını unutmadın / Dostların seni unutur mu?” 

*Yazıda geçen Âşık Veysel’e ait dizeler, “Dostlar Beni Hatırlasın Âşık Veysel (Bütün Şiirleri- Hayatı), İnkılâp Kitabevi, 2001, İstanbul” adlı kitaptan alınmıştır. Şiirlerin kitaptaki imlası korunmuştur. 

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayınlanmayacaktır.

YAZMAYA BAŞLAYIN VE ARAMAK İÇİN ENTER TUŞUNA BASIN