HÂLÂ İNSANIM, ONURLUYUM VE İYİYİM

-RAŞİT ULAŞ

İnsan, dünyadakini ömrüne gurbette başladı ve gurbette tamamlayacak. İlk hata, ilk yanlış, ilk sınırı geçiş, ilk haddi aşış, ilk çıplak kalış, ilk günah… Âdemin yediği meyve bizi bu gurbete attı. Dünyada yaşadığımız her şey, çektiğimiz bütün sıkıntı bu sebepten. Yarım hissedişimiz, tamamlanmamış oluşumuz bu sebepten. Kendimizin bile gurbetinde oluşumuz bu sebepten. 

Âdem ile Havva dünyaya indiklerinde çıplak kaldılar. Cennetteki vücutlarında çıplaklık yahut giyinikliğin herhangi bir önemi olmadığından vücutları da ona göre yaratılmıştı. Ama dünyaya geldiklerinde çıplak hissettiler kendilerini. Dünyada çıplak hissediyor olmak buranın neye tekabül ettiğini anlamak açısından oldukça önemli. Şu an hâlâ hepimiz burada çıplak hissediyoruz kendimizi, savunmasız ve açıkta…

İnsan, eksikliğini hissettiği ve tanıdığı duyguyu tanımlayabilir. Mesela yazın sıcaktan bunalmış bir hâldeyken serinliği isteriz çünkü serinliği tanıyoruz ve daha önce hissetmişiz, bu yüzden anlamlandırabiliyoruz. İşte Âdem ile Havva’nın dünyaya gönderildiklerinde hissettikleri ilk duygu ihtimaldir ki buydu. Çıplaklık. Çünkü hiç tanımadıkları bir yerde daha önce hiç tanımadıkları bir duyguyu tattılar. Gurbet ve çıplaklık. Bu duygu, binlerce yıl öteden, hiç değişmeden bize miras kaldı. Cennette herhangi bir duyguya ihtiyaç duymaz iken dünya onlara bütün duyguların ilk kapısını açtı. İlk defa burada öfkelendiler, burada üzüldüler, burada bağırdılar, burada neşelendiler, burada sevdiler… Cennet bütünüyle coşkun bir aşk hâlinden oluştuğu ve aşktan başka bir duygu tanımadıklarından ilk defa dünyada aşkı tanıdılar. Pişmanlıkları ve keşkeleri hep burada oldu. 

Dünyada bize güzellik vat edilmedi bunu biliyoruz. Kimse bize dünyanın bir gül bahçesi olduğunu da söylemedi. İyi olduğumuz için iyi yaşayacağımız bir sistem de kurulu değil dünyada. Hatta kötülerin ve zalimlerin iyilerden daha iyi yaşadığı bir düzende yaşıyoruz. Onların istediğinin olduğu ve onların istediğinin olacağı bir hayat bu. İyilerin daima yok edilmesi ve başı ezilmesi gerekenler olduğunu bildiğimiz bir dünya. Bu düzen dünya var olduğundan beri böyleydi, böyle de olmaya devam edecek. Bundan gocunmuyoruz, dünyayı güzelleştirmek adına yapacağımız her şey bizi gurbetten bir adım daha uzaklaştıracak. Dünyayı güzelleştirmeye ise önce kendimizi güzelleştirerek başlayacağız. Biz, dünyanın değil kendimizin kahramanıyız.

Sait Faik: “Yalnızlık dünyayı doldurmuş. Sevmek, bir insanı sevmekle başlar her şey” diyor bir öyküsünde. Evet dünyayı dolduran yalnızlık bu gurbetin yalnızlığı. Bu yalnızlık yarım kalmışlığın, tamamlanmamış olmanın yalnızlığı. Bir insanı sevmekle başlayacak olan şey ise önce kendimizi sevmekle başlayacak. Zaten gurbetteyiz ve ömrümüz bu gurbette tamamlanacak, gidecek başka bir yurdumuz, ölecek başka bir yerimiz yok. 

Dönüp geriye baksam; Âdem ile Havva’nın yaptığını ben de yapardım şüphesiz. İnsan olmak bundan başkası, bundan azı yahut fazlası değil zaten. Var olan bütün duygu ve fiiller, insan onları yapabilmeye teşne yahut muktedir olduğu için var. Tercihen yaptığımız şeylerin sonuçları bizi bağlayacak. Bizim tercihen yapmadığımız şeylerin sonuçları bile bizi bağlarken bu çok da şaşırtıcı değil. Dünyayı lanetlemek, kötülemek, dünyaya ilenmek ancak burayı bize daha zor ve karanlık yapacak. Dünyayı ululayacak da değiliz. Onun ne mal olduğunu biliyoruz. Öveceğimiz tek şey yaşamak. Bütün varlığımızla, insan onur ve izzetine yakışır şekilde yaşamak. Bu, dünya ve içindeki kötülüğe karşı yapılmış en büyük meydan okumadır. Hâlâ insanım, onurluyum ve iyiyim.

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayınlanmayacaktır.

YAZMAYA BAŞLAYIN VE ARAMAK İÇİN ENTER TUŞUNA BASIN