TRİNACRİA GÖLGESİNDE

KAAN MURAT YANIK

Şişman bir çanta, mızmız bir yol arkadaşı ve Akdeniz’in yol gösteren güneşi… Sabahın kanatlarında tumturaklı düşüncelere daldığım bir gençlik seyahatinin unutulmaz anısıdır.

Sicilya Akdeniz’in en büyük adası olarak bilinse de, azur maviliğinin ortasında yaşam sıcaklığıyla dolu mütevazı bir kabartı esasen. İtalya ana karasının mintayürü gibi görünen bu ada, Katanya meydanına varır varmaz misafirinin kulağına eğilip sevimli sözler fısıldar. Kendisini görmeye gelenleri derhal tesiri altına alacağını bildiği için de olabildiğine mağrur her daim. Etiyle kemiğiyle orada duran Etna Yanardağı’nın eteklerine serpilmiş şehir, yanardağ lavlarından ve siyah bazalt kayalarından inşa edilmiş kızıl siyah bir çehreye sahip.

Planlarımıza sadık kalarak Palermo’ya giden ilk aracı bulup yolculuğumuza başlıyoruz. Yollar kıvrılırken yanıma aldığım İtalo Calvino’nun kıssa ve hikâyeler kaleme aldığı ‘Sen Alo Demeden Önce’ adlı kitabını kurcalamaya başlıyorum. Hikâye, her şeyin yasak olduğu bir ülkeyi anlatıyor. Yasak olmayan tek şey ise ‘çelik çomak oyunu’. Belleğimin labirentleri bu ilginç metnin harfleriyle doluyor. Gözlerimi kitaptan ayırıp etrafımdaki köhne kasabalara, alabildiğine yeşil panjurlara bakıyorum, iyimserlikle. 

Kitapta, uzun yıllar yasaklı halka gün geliyor tüm yasakların kalktığı ilan ediliyor. Ancak halk ‘peki’ diyerek çelik çomak oyununa devam ediyor. En sonunda bir çare arayan muhafızlar çelik çomak oyununu yasaklamaya karar verince halk buna karşı ayaklanarak devrim yapıyor ve çelik çomak oynamaya devam ediyor. Etraftaki durağanlık ve arabadaki çok seslilik bir anda zihnimde çarpışıyor, bu kıssa insanların yüzünü gözümün önüne getiriyor. Elbette pür dikkat oynanan çelik çomak oyunlarını… 

Yola odaklanıyorum yeniden. Uzaklardan gelen bir mandolin sesi mi? Evet… Ekşi notalar birbirlerine eklenip uzuyor. Bu şehir adımları göğsümde çiçeklenen ve gökyüzünü daha da yükseklere çıkaran güneş hakiminin şehri, Taormina. Tek başına güneşten daha aydınlık turuncu, sarı ve her tonu içinde taşıyan bir ışıltı botaniği sanki. Dört bir yanım, tümü İtalyan seramikleriyle kaplanmış, güzel renkli çiceklerin bezediği nostaljik balkonlar… Her yana işlemiş cannoli kokusunun peşinden sürükleniyorum. Chiesa di San Giuseppe ve muhteşem teras manzarası ise tam karşımda. Manzarayı daha da derinleştiren müzik sesi, insanların homurtularına bulaşınca büyülü bir aura çıkıyor meydana. ‘Gözlerini yum ve burada bir heykel olarak hayatına devam et’, diyor kafamdaki cin.

Oradan uzaklaşıp başka bir yöne meyledince gelin gibi süslenmiş, bembeyaz kilisede bir nikah törenine denk geliyoruz. Gelinle damadın ve dahi davetlilerin sade, Akdenizli hallerine hayran kalarak töreni izledikten sonra Cefalu balıkçı kasabasına doğru yola çıkıyoruz. Şehirler arası kısa tren yolculukları bize eşlik ediyor. İngilizce bilmeyen İtalyanların yardım etmek için kullandıkları beden dili ve içtenlik yol boyunca komik manzaralara ve anılara dönüşüyor. Bilmediklerinde bizim aksimize yolda tanımadığı bir başkasını oracıkta çevirerek senin için soruyor ve sen yanlarından ayrıldıklarında kırk yıllık arkadaş gibi sohbet etmeye devam ediyorlar. Akdeniz rüzgârı bir kez daha yanaklarımızdan öpüyor böylece. Birbirimize gülümseyerek ‘Ciao’ diyoruz. ‘’Görüşelim lütfen, lafta kalmasın.’’ diyesi geliyor insanın. Kuzey kıyısı üzerinden kayıp giden bu günce Palermo’da sonlanıyor. Burada şehrin Tunus’a göz süzdüğünü görmemek mümkün değil. Yeşil panjurlar hâlâ bizimle ancak bir Arap esintisi geçiyor içlerinden. Norman, Arap ve İtalyan mimarisi ile ‘San Giovanni degli Eremiti’ somon renkli kubbeli, masallarya yer alan bir illustürasyon. 

Öyleyse İtalyan şair Salvatore Quasimodo kapatsın gündüzün perdesini;

Batıya döner ayçiçeği Gün hızlanmıştır bile Eğildi mi o – yoğunlaşır Yaz havası, kımıl kımıl yapraklar, işlik Dumanları. Çatırdayıvermesiyle yıldırımların, Bulutların akıvermesiyle bir, uzaklaşır yiter Bu şehir adımları göğsümde çiçeklenen ve gökyüzünü daha da yükseklere çıkaran güneş hakiminin şehri, Taormina. Tek başına güneşten daha aydınlık turuncu, sarı ve her tonu içinde taşıyan bir ışıltı botaniği sanki. 

Bu şehir adımları göğsümde çiçeklenen ve gökyüzünü daha da yükseklere çıkaran güneş hakiminin şehri, Taormina. Tek başına güneşten daha aydınlık turuncu, sarı ve her tonu içinde taşıyan bir ışıltı botaniği sanki. 

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayınlanmayacaktır.

YAZMAYA BAŞLAYIN VE ARAMAK İÇİN ENTER TUŞUNA BASIN