CİLALI İNSAN DEVRİ

Hayat var ama kimsenin cesareti yok yaşamaya. Derinden ve hissederek yaşamaya.

Dünyaya güvenen, gülmeye az kala hazır olsun ağlamaya. 

Cennetten kovulmayla başlayan süreç, her an her yerden kovulma tereddüdüyle devam ediyor. Kovulmak! İnsan kovulan bir canlıdır. En çok da kendince kendi içinden. Kısaca yaşam hilesi. Yaşam; bir ölü giysileri defilesi. Giyin, podyumu turla, alkış al, yok ol sonra. 

Çarpar geçer insan masalların omzuna. Gerçeğin kıyısından geçer gözleri kapalı. Bir acı bekler… Bir umut, bir yalan, bir şans daha ister. Büyük kovulma gelip çatmadan, kurguyu terk et, gerçeği al ellerine. Baktığın yeri güzelleştirendin bir zamanlar. Bir hayvandın yuvana durmadan güzellik taşıyan. Göklerde titreşip duran senin ışığındı. Şimdi bilincinde açılan yarıktan şeytanın soluğu sızıyor. Aklının çıkmaz labirentinde kendini kaybetmişsin. Varoluşunun anlamı senden kaçıp gitmiş. Başkaları için yaşamak olan gün, senin için artık sadece korku. Dünyaya bak… Dünya soğuyor. Çünkü hizmet edeceği kimse kalmadı. 

Biz, bir mezar kazar gibi yaşarız; elimizde kazma kürek, dilimizde her an çıkmaya hazır bir son arzu. Her daim korkarız, bir şeyden: BİLİNMEYENDEN. Umudumuzun tavan arasında çuvallar dolusu dua. Her evin girişi bir Delfi kapısı: KENDİNİ BİL. Hazır mısın ruhunu mengeneye koymaya? Sevgi yok, inan bana, yalnız keder var. İlaç yok yalnız zehir var. Burası kesin. İnsan yok! Sokaklarda gezen o değil, evleri dolduran, çarşılarda bağıran o değil. Oysa fırıncı ekmek yapar onun için, terzi elbise diker, falcı fal bakar. –Yok’a hizmet eden yok’lar ordusu. 

Hayat var, fakat kimsenin cesareti yok yaşamaya. Derinden ve hissederek yaşamaya. Her uykumuz uyanma garantiliymiş gibi hiç düşünmeden kaparız gözlerimizi. Aslında sağ çıkılmaz hiçbir geceden. Seninle birlikte mavi bir gök uyanır. Ona bakıp anlarsın, doğru bu: EKSİLİYORUZ. Her sabah, horoz bizi uyanışa çağırdığında, başka çare olmadığının farkına varıyoruz. 

İkisi de aynı yerden kovulan: insan ve şeytan. Sonra dünya denen yerde tekrar buluşup kavgaya tutuşan. Düello kalbindedir. Çarpıştır ordularını. Bir savaş daima güllere kasteder. Her çığlık bir başka aynayı parçalar. Ve görmeye görmeye yüzümüzü, unuturuz kendimizi. Sırrımızı veririz, bir elemdir. Kalbimizi açarız, bir boş bakış. Çünkü insan bir yorgunluktur; geri kalanı, kimse okumasın diye yazılmış kitaplar. 

O yorgun akşamda bir çocuk güldü. Bir neslin apar topar dünyadan kopuşuna benziyor gülüşün, dedi adam. Hep masken yüzünde bayım, dedi çocuk, insan değil bir maskesin sen. İki düşman gibi birbirine baktılar. Çocuk gözüyle, adam gözsüzlüğüyle baktı. Yaşam nedir, diye sordu adam. Yaşam mı, dedi çocuk; yaşam, yanındanşapkaçıkartıyormuşgibiyaparakgeçipgittiğimbîsaygıdeğeryaratık. 

Gökten üç kasa hüryemez elması düştü. Üçü de hürsüz hürriyet âşıklarının başına. Oyun bitti; kostümünü çıkar, makyajını sil, binayı terk et. Kendini asla kabul ettiremezdin cilalamadan. Yani sen sen ol, sen sen olarak sunma kendini asla. Cilalı Taş Devri’nden onca uzakta vardığımız çağ: Cilalı İnsan Devri. En azından taş güzelleşir cilalanınca, ya insan? 

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayınlanmayacaktır.

YAZMAYA BAŞLAYIN VE ARAMAK İÇİN ENTER TUŞUNA BASIN