KUMDAN KALE

-TUĞBA GÜLSÜM KARACA

“Biri gelse… Biri görse… 

Biri gelmişti… Açmıştı… Durmuştu… 

Duruyor hâlâ bende.” * 

Hiç hesapta olmayan bir kucaklaşma ile mühürlenmiştik. Aramızda adı henüz konmayan ne varsa yerini bulmuştu içimizde. Sen bir eşikten girdiğin gibi gizlice ama bambaşka biri olarak çıkmıştın. İçimden hiç zorlanmadan çekip aldığın ruhum seninle gitmişti güle oynaya. Bana kala kala neşeli bir posası kalmıştı bedenimden. Ardınızdan bakmıştım gülümseyen gözlerle, ne yakışmıştınız. 

Günlerce gezdirdim saklı saklı kalbinin değdiği yeri. Kimselere göstermedim. 

Gözlerinde kocaman kocaman ışıklar yanardı. Hiçbiri sönmemiş. O kadar şanslı mıydın tüm hayatın boyunca? Yitirilmiş hiçbir sıfatın da mı yok ya da yokmuş gibi mi yapabilmek miydi meziyetin? Delice oyun oynarken sağa sola koşturan, saçları terden alnına mıhlanmış, hiçbir şeye aldırmadan kahkahalarla gülen bir çocuk gibiydin. Kaydıraklar senindi, tüm böcekler senin için. Ağaçlardan merdiven, gökyüzünden kocaman bir şemsiye, bana ise hiç fark etmeden bir ‘hayal’ yaptın oracıkta. Hayalin içinde kale, kalenin içinde biz, tüm dünyayı dışarıda bırakıp da birbirimize sığındık aylarca. 

Sonra? Sonrası kalenin kumdan olduğuna ilk ayanın diğerine fark ettirmeden kaleyi ayakta tutmaya beyhude çabalaması. Oysa bilinir kumdan bir kalenin yazgısı; eninde sonunda yanına varacak bir dalgada eriyip gitmek ya da haşarı bir çocuğun ayakları altında 

un ufak olmak. Çok azı bizim gibi, gözünün önünde ve vakti belirsiz bir ecelle harap olmasına dayanamaz da kendi yıkar emeğini. ‘Nasıl’ı mühimsiz ama sonu daha en başından belli. 

Sonra? Sonra, savrulur herkes kendi eski ve bildik yalnızlığına. Hiç olmamış gibi olana dek yavaş yavaş öfke cımbızıyla ayıklanır kalpteki kıymıklar. Yine de ne zaman ayrılır yollar, ruhlar ne zaman? 

Sevda geçiyor, yüzler siliniyor, minnet bile unutuluyor, bir başkasının anısıymış gibi başkalaşan anların ardında. İnsan bir tek kendini bir başkasının gövdesinde büyütebildiğini unutmuyor. Bir tek kendini tam olarak hatırlıyor sere serpe açmışsa tüm çiçeklerini bir başkasının gözünden içtiği sevgiyle. Ama en çok da kendini bulduğunu sanarak sığındığı dallardan üstü başı çizik, kan revan içinde düşüyor. Bu yüzden insan en çok kendini özlüyor. En çok kendini kaybediyor. 

Yine de ne zaman canı yansa, kim kolunu kanadını büküverse, içinden koşarak aynı dikenli dallara sarılıyor. Kim sökse yüreğini, koşup aynı kalenin yanına devriliyor. 

Velhasıl, yollar ayrılıyor. Ruhlar ayrılamıyor. 

*Birhan KESKİN – “Kapı” isimli şiirinden 

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayınlanmayacaktır.

YAZMAYA BAŞLAYIN VE ARAMAK İÇİN ENTER TUŞUNA BASIN