ODTÜ BAHARINDA

HAYDAR ERGÜLEN

“ODTÜ deyince bahar demeye gerek var mı?” diye soran olabilir. Var, tıpkı Ahmet Haşim’in ‘Çingene bizzat bahardır.’ deyişi gibi ODTÜ, bizzat bahardır ama memlekette dört mevsimin dördü de yaşandığı için, bazen güz, bazen karakış geldiği de olur ODTÜ’ye.

Ben ODTÜ’nün 1980 öncesi öğrencilerinden olduğum için, Nazım Hikmet’in “Güzel günler göreceğiz çocuklar!” dediği güzel, güneşli günleri görenlerden, ODTÜ baharını yaşayanlardanım. Ne mutlu bana! Ne mutlu ODTÜ’lü olana!

O zamanlar üniversiteler şimdiki gibi tepeden inme biçimde yönetilmiyorlardı. Özerk olmasalar bile rektörler seçimle geliyordu, çünkü 12 Eylül faşist darbesinin ürünü olan YÖK falan yoktu henüz ortalıkta. Öğrencilerin oylarıyla seçilen, demokratik üniversite anlayışının yüz akı olan öğrenci temsilcilikleri vardı, okulun yönetiminde karar hakkı olmasa da söz hakkı olan. ODTÜ-ÖTK (Öğrenci Temsilcileri Konseyi) çok uzun yıllar hem üniversitenin hem öğrencilerin haklarını, özgürlüklerini savunan etkinlikleriyle, dayanışmanın, direnmenin, paylaşmanın güzelliğini, coşkusunu yaşattı. 

Güzel hocalarımız vardı, benim için unutulmaz olan, okuduğum sosyoloji bölümünden Ünal Nalbantoğlu, en sevdiğim şair ve İdari Bilimler’de hoca olan Ergin Günçe, ikisinin de devridaim olsun, Türkiye’de sol 

deyince ilk akla gelen Yalçın Küçük ve nice demokrat hoca. Bir de öğrenci işleri dekanı olarak, hep öğrencinin yanında olan sevgili Engin Karaesmen hocamız ki herkes ayrı ayrı iyiliğini görmüştür, ÖTK ve kulüplerine de çok yardımı dokunmuştur.

ÖTK kulüpleri arasında dağcılık, sinema, satranç, felsefe, edebiyat ilk aklıma gelenler. Sinema Kulübü Sinematek gibi çalışırdı, pazar günlerini iple çekerdim, çünkü Kemal Burkay’ın güzel şiirindeki “Belki şehre bir film gelir.” dileği henüz gerçekleşmemişti, pek bizi açan filmler gelmezdi şehre ve sinemalarına. THBT de (Türk Halk Bilimleri Topluluğu) ODTÜ’nün efsane topluluklarındandır. Biz edebiyat kulübünde çalışırdık. Galiba hem her yıl tiyatro, müzik ve söyleşilerin ağırlıkta olduğu bahar şenliklerinde hem de bir ya da iki kez düzenlenebilen ODTÜ edebiyat günlerinde de çok sevdiğim yazar ve şairlerle tanışma mutluluğunu yaşadım. 

Ölmeye Yatmak (1973) ve Bir Düğün Gecesi (1979) romanlarıyla o yıllarda tanınan ve çok sevilen Adalet Ağaoğlu ile ilk Mithatpaşa Caddesindeki Evrensel Kitabevinde tanışmış, sohbet etmiştim. Sonradan İstanbul’a göçse de Ankara’nın yazarıdır.

Can Yücel hem siyasi kimliği hem şiirleriyle o yıllarda yeni yeni ortaya çıkıyordu. Çok tanınmasına da yol açan Sevgi Duvarı ile Bir Siyasinin Şiirleri’ni 1974’de Adana cezaevinden çıktıktan sonra yayımlamıştı, sol dergiler

de yazılar da yazıyor, hem üslubu, dobralığı, ironisi hem de uzlaşmaz görüşleriyle seviliyordu.

Türkiye’de köy romanı denilince ilk akla gelen, öğretmen hareketinin öncüsü ve ilk kurulan TÖS, Türkiye Öğretmenler Sendikası’nın da kurucu başkanı olan Köy Enstitülü yazarımız Fakir Baykurt da aramızdaydı, oğlu Tonguç da ODTÜ öğrencisiydi sanırım, Fakir’in ışığı da bambaşkaydı.

Alfabe Devriminden sonraki en büyük okuma-yazma seferberliğinin öncüleri olarak görürüm Yaşar Kemal, Orhan Kemal, Fakir Baykurt ve Aziz Nesin dörtlüsünü. Romanları, mizah yazıları, destanları, öyküleri, evlerin kitaplıklarında başköşede yer alır, 7’den 70’e aile boyu okunur, üzerine konuşulurdu. Aziz Nesin yazar olmanın ötesinde sosyolojik saptamalarıyla, aforizmalarıyla da, Necatigil’den mülhem ‘bizi bize gösteren aynamız’dı. Şimdi en çok özlediğimiz. En doğrucu.

Demirtaş Ceyhun’un Çamasan (1972) ve Apartman (1975) adlı öykü kitaplarını okumuştum, ikisini de çok severdim, Sait Faik ve Türk Dil Kurumu Ödüllerini kazanmıştı bu kitaplarla. Oğlunu da severdik o zamanlar devrimci diye! 

İlk şiirlerimi yayımlayan, şiirlerini, romanlarını, yazılarını, kendisini de çok sevdiğim şair, felsefe hocası Afşar Timuçin, şiirimizin önde gelenlerinden, geleneği yenileyen, büyüleyen şiirleriyle Hilmi Yavuz, o yıllarda çıkardığı “Yansıma” dergisiyle toplumcu gerçekçi edebiyatın sesi olan şair, yazar Tekin Sönmez ODTÜ baharından aklımda kalan diğer isimler.

TRT de o zaman daha özerk bir yapı içinde, gerçekten de halkın sesiydi, muhalif görüşlere ve seslere açıktı. Tek renkli değildi, siyah-beyazdı ama çok renkliydi! Kayıtlarda mutlaka vardır, edebiyat kulübüyle de söyleşi yapmıştı, ben de burjuva edebiyatına karşı sınıf edebiyatını savunan görüşlerimi çekinmeden dile getirmiştim orada. Dedim ya bahardı! Tamam “dört yanımız bahar bahçe” değildi aslan dostum ama, ucundan bucağından çekiştire çekiştire baharı getirdiğimiz günlerdi! Şimdi bahar da mı korkuyor ne, gelesi yok, gelse de fazla kalası, durası yok buralarda! 

Başka adlar da vardı, çocukluğumdan beri kitaplarını okuyup sevdiğim, ODTÜ edebiyat günlerinde tanıştığım. Ülke de onlarla bahardı, ODTÜ de. Bir zamanlar bu ülkenin baharı vardı!

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayınlanmayacaktır.

YAZMAYA BAŞLAYIN VE ARAMAK İÇİN ENTER TUŞUNA BASIN