İSTANBUL’DA GEZERSİN…

Adnan ÖZER

HORHOR’DA KEMANLA 

Kemanın huyu ağlamak. Şehrin bahtsız âşığı, onunla gezersen tabii dert sahibi olursun. Lakin şehri biraz olsun içerden hissetmek istersen kulak vereceğin arkadaş da odur. Her taşında ayrı bir hikâye olan şehir onunla bir başka dile gelir. 

Gençliğimde bir ara, yani çok kötü âşıkken, İstanbul’u bir kemancı eşliğinde gezmek fikri gelmişti aklıma, en azından kadim semtlerini. Şiir meraklısı, benden bir hayli zengin olup benden bir hayli de çılgın bir arkadaşıma açtım konuyu -her proje bir saf arar. Pek beğendi. Harika olacaktı; verecektik ezgiyi sokaklara, sonra onun yansımasını dinleyecektik. Şiir de böyle bir şey değil miydi, sokakta gündelik hayatın içine gömülü olarak… Neyse, vardık gittik Çarşıkapı’ya. Kemancılar yatağı orası mıydı?! Değildi ama Kalyoncukulluğu’ndaki eski Hasır’dan bildiğimiz biri vardı, iyi de okurdu, bozuk tarzda. (Gözünü sevdiğim Müzeyyen Hanım ve şürekâsı.) Haftanın iki gününe anlaştık. 

İlk hafta Cankurtaran’ı gezdik, pek sorun çıkmadı. Kılığımız düzgün olduğundan bizi müzikli mühendis falan zannediyorlardı, flanörüz de demiştik ya. Lakin bu kadarmış, ikinci hafta dayak yememek için kemancıyı rehin bıraktık. Mevkiyi söylemeyeyim; Haliç’e bakar, o kadar. 

İki günlük bu macerayı belleğimin bir köşesine attım. Yıllar geçti 

Bir akşam Horhor’dan Aksaray’a iniyorum, maalesef yine âşığım, maalesef durum yine ümitsiz, kulağıma keman sesi geldi: nihavent usûl bir ezgi. Etrafta bir kemancı yoktu, (eskiden olsa buralarda mutlaka bir kemancı olurdu) acısını çektiğim aşk zihnimdeki mp3 çalardan vermişti. Kıztaşı’nın kenarından bir şarkıyla indim: 

Sen kimseyi sevemezsin, sevmeyeceksin Rüzgârların önünde kuru bir yaprak gibi Sürüklenecek, sürükleneceksin… 

Ondan sonra her akşam Horhor’dan Aksaray’a inmeye başladım. Ritüel yaptım kendime, totemli motemli. Rutada hep o şarkı: Sen kimseyi sevemezsin, sev-me-ye-cek-sin… 

Kuş evleriyle süslü Sıbyan Mektebi, karşısında Suphi Paşa konağı, konaktan az aşağıda köşe başında Horhor Çeşmesi, ta alt başta Hindular Tekkesi’ne kadar şahane bir dekor içinde yürüdüm, yürüdüm. Hilafsız bir yaz boyunca. Eser miktarda bir iyileşme oldu sonunda, aşk duruyor ama acısı öyle dayanılmaz değildi. Aklım başıma gelmişti; bu şarkının, yıllardır bilirim de, bestecisi kim, sözünü kim yazdı?! Söz, beste aynı kişiden mi, nedir..? Beni avutan -önce can yaktı ya- şarkıya böyle bir saygısızlık… Hemen araştırdım, (eskiden olsa aklımızda kalırdı, plakta yazardı çünkü) kim çıktı dersiniz?! Buralı, Horhor doğumlu Kâmuran Yarkın. Şimdi daha iyi bileceksiniz; Ferda Anıl Yarkın’ın değerli pederi. Balkan göçmeni bir aileden olan Kâmuran Yarkın, 1932 yılında bir kış günü Horhor’da Molla Rebi’nin 

konağında doğmuş -şu tarihî Suphi Paşa Konağı’nın yanı. 

Tambur sanatçısı da olan Kâmuran Yarkın babasını beş aylıkken kaybetmiş, annesini ise sekiz yaşında iken. Annesinin ud nağmeleriyle büyüdüğü o sekiz yıl onun sanatının temeli olmuş. İlk tambur derslerini 1954-1957 yılları arasında askerlik döneminde Albay Süleyman Bey’den almış. Daha sonra Kumkapı Nişancı’da Sanatkâr Âgah Dede’den hem tambur, hem de nazariyat ve geçki dersleri alıyor. İlk bestesini 1951 yılında yapan sanatçının eserlerini seslendirenler arasında kimler yok ki; Zeki Müren, Yıldırım Gürses, Mediha Şen, Ayla Büyükataman, Vedat Çetinkaya, Gönül Yazar, Ayşe Taş, Faruk Tınaz, Serap Mutlu, Safiye Filiz, İbrahim Şirin, Yasemin Kumral, Coşkun Demir, Atilla Atasoy, Mustafa Oruç… Ha bir de ben, iç sesimle, dışına göre o daha katlanılır: 

Şefkat nedir, aşk nedir? 

Ömrünce bunu bilmeyeceksin 

Ah bilmeyeceksin… 

Rüzgârların önünde kuru bir yaprak gibi 

Sürüklenecek, sürükleneceksin… 

Şarkının güftesinde gerçek bir aşk hikâyesi yatıyor, bir melodram. Şair Doğan Işıksaçan, aynı zamanda doktordur, Kâmuran Yarkın ile askerde tanışırlar, kurdukları dostluk hep devam eder. Kâmuran Yarkın besteyi yaptığında şairimiz tekerlekli sandalyededir. Eski bir kaza, terk edilmesine sebep olan, sonradan onu bu hâle getirmiştir. (Vefasızlara gelsin…) 

Şehirler açık kitap gibidir, içlerinde ne hikâyeler. Şimdi bu şarkı bahsinde benim başka bir sözüm var: Şehir tretuvar değil, fakat repertuvardır. 

1 Yorum

  • Tuğba Uluçay
    3 sene önce Yanıtla

    👍👍HARİKA

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayınlanmayacaktır.

YAZMAYA BAŞLAYIN VE ARAMAK İÇİN ENTER TUŞUNA BASIN